Vahşi Sanatın Büyük Öncüsü: Henri Matisse

31 Aralık 1869 tarihinde Fransa’da dünyaya gelen Henri Matisse, gençlik hayatının büyük bir bölümünü doğduğu şehir olan Cateau-Cambresis’de geçirdi. Liseyi bu şehirde bitiren Matisse üniversitede hukuk eğitimi almak için Paris’e gitti. Sanatla bütünleşen bu şehirde hiçbir sanatsal aktiviteye katılmadı, 21 yaşına kadar resimle hiçbir şekilde ilgilenmedi.Hukuk eğitiminden sonra Cateau-Cambresis’e geri döndü fakat apandist ameliyatı geçirdiği için yatakta uzun bir süre yatmak zorunda kaldı. Annesi Henri Matisse’e hem oyalanması hem de mutlu olması için yağlı boya hediye etti. Bu olaydan sonra kendisini sanat dünyasının eşsiz renklerine kaptıran Matisse’in bu oyalanma süreci bir süre sonra tutkusu haline geldi.

 

1891 yılında hukuk alanında çalışmalarına son vererek resme yöneldi ve Paris’e giderek en iyi sanat okullarından biri olan Academie Julian’a kaydoldu.

Bu döneminde Paul Gauguin gibi bir çok önemli sanatçıya ilham kaynağı olan  Fransa’nın Brötanya bölgesini ziyaret etti. Burada saf prizmatik renklere ilgi duymaya başladı.  1897 yılında, Musée du Luxembourg’da izlenimcileri keşfetmesiyle birlikte sanat hayatı değişmeye başladı. İlk yazı Belle-Ile adasında geçiren arkadaşı John Russel’in misafiri oldu. Russel’in sayesinde Rodin ve Pissarro‘yu tanıdı.
1898 yılında ise Rue de Rennes’deki bir Sanat Akademisi’ne devam ederek figür üzerinde çalışmalarda bulundu. Burada Derain ve Jean Puy gibi ressamlarla tanıştı.

1900’lü yıllarda kuşkusuz ki Cezanne’in Mattisse üzerinde büyük bir etkisi oldu. Matisse, bu dönemde sergilere katılmaktaydı. Salon d’Automne’a (Sonbahar Salonu) resimlerinden verdikten sonra 1904 yılında Vollard’ın galerisinde ilk kişisel sergisini açtı.

Cezanne, Van Gogh, Picasso gibi modern sanatın büyük isimlerine henüz tanınmadan sahip çıkan Vollard’ın galerisinde sergi açmak ona sanat dünyasında bir yer edinmesine öncü oldu.  Saint-Tropez’de Signac gibi isimlerle buluşan Matisse, onların noktalama tarzı resim tekniklerini benimsedi.

 

Derain, Vlaminck ve Marquet ile birlikte, 1905 yılında Paris Sonbahar Salonu sergisine katılarak büyük ses getirdi. Bu sanatçıların birbirine çok yakın olan tarzları halk arasında şiddetli bir tepkinin olmasına yol açtı.

Tepkinin nedeni eserlerin şimdiye kadar alışılmışın dışında yapılmasıydı. Eleştirilerin ana noktasında Matisse’in yapmış olduğu Şapkalı Kadın adlı tablosu yer aldı. Bu resim, dönemin avangart sanatına ilgi duyan Stein’lar tarafından satın alındı. 

 

Ünlü eleştirmen Louis Vauxcelles bir yazısında onları renk seçimleri nedeniyle Les Fauves (Vahşiler) olarak niteledi. Sanat eleştirmeninin bu tanımını benimseyen Matisse ve Dreain kendilerine Fovist diyerek günümüzde Fovizm olarak bahsettiğimiz sanat akımını başlattılar.

Resimlerinde tüpten çıkmış gibi çiğ ve bağıran renkleri doğrudan kullandılar, bozuk perspektiflerini kompozisyonlarına yerleştirdiler. Çarpıcı saf renklere, geniş kesik fırça darbeleriyle, renk uyumu merkezli bir akım olan Fovizm’de böylece Derain’nin  “Renk için Renk” ideali somut bir hale bürünmüş oldu. Matisse’in en önemli çalışmalarından biri olan Bayan Matisse: Yeşil Çizgi‘ye eşi modellik yaptı. Eşi bile kendisinin yüzünü yeşil yaptığı için Matisse kızdı ve eseri beğenmedi. Çiğ renkli kompozisyonda sanatçının üslubunu çok net görmekteyiz.

Bu resimden kısa bir süre sonra Yaşama Sevinci adlı bir yağlıboya çalışmasını yaptı. Matisse’in üslubu, resimleri aracılığıyla yaşama sevincini yansıtmaktır ve bu doğrultuda renk, ışık ve resmin konusundan yararlanmayı amaçlamaktadır.

Yaşama Sevinci, 1906 yılında Salon des Indépentants’ta sergilendi ve yine birçok tepkiye maruz kaldı. Arkadaşı Paul Signac bile onun yanlış yönde ilerlediği düşündü. 

 

1906 yılından sonra Cezayir’e giderek çiniler, kıyafetler ve diğer yöresel nesnelerin etkisi altında kaldı. İslam ve doğu sanatı çalışmaları üzerinde belirgin bir etkiye sahip oldu. 1908 yılında yaptığı Kırmızıdaki Uyum doğu sanatına ve dekoratif imgelere verdiği önemin bir sonucudur. 

 

 1. Dünya Savaşının çıkmasıyla Matisse zamanının büyük bölümünü Nice şehrinde geçirmeye başladı.  Keman Kutulu İç Mekan adlı eserini ve dekoratif yönünü gördüğümüz bir dizi Odalık resmini bu dönemde yaptı. 1930’lu yıllara geldiğimizde ise resimlerinde biçimler iyice yalınlaşmaya ve dekoratif unsurlar çok daha fazla önem kazanmaya başladı. 

 

Henri Matisse’in Son Yılları

 

1940’lı yıllarda II. Dünya Savaşı’na ve hastalığına rağmen yoğun bir şekilde ara vermeden üretmeye devam eden ünlü ressam, 2 Kasım 1954’te Nis şehri yakınlarındaki Cimiez Tepesi’nde hayata gözlerini yumdu. Eserlerinin uyandırdığı yankıları ve stilleri bugün modern sanatın tarihinde hala görmekteyiz.

Bir şey çirkinse gerçekten onu görmüyorsunuzdur.

Yazar: Nazlıcan Yazıcı